Koruma Güdüsü ve Bireyleşme

İnsanın gelişim yolculuğu; çocukluktan ergenliğe, ergenlikten yetişkinliğe doğru devam eden, birbirine eklemlenen bir psikososyal süreçtir.
Her bir evre, bir öncekine dayanır ve bir sonrakinin temelini hazırlar.
Bu doğal akış içinde bireyin; özerklik, kimlik ve sorumluluk duygularını adım adım inşa etmesi beklenir.

Ancak bazı durumlarda ebeveynlerin aşırı koruma eğilimleri, bu gelişimsel akışı sekteye uğratır.

Çocukluk dönemi, bireyin çevresiyle temel ilişkilerini kurduğu ve kendilik algısının tohumlarının atıldığı kritik bir evredir.
Çocuk, fiziksel ve duygusal bir güven çemberi içinde, dünyayı deneyimleyerek ve kendi sınırlarını keşfederek gelişir.
Burada belirleyici olan, ebeveynlerin çocuğa yaşına ve gelişim düzeyine uygun sorumluluklar vermesi ve deneyimlerine müdahale etmeden destekleyici bir gözlemci rolü üstlenmesidir.

Ne var ki, aşırı koruyucu ebeveynlik, çocuğun risk alma, hata yapma ve sonuçlarıyla yüzleşme fırsatlarını elinden alır.
Bu durum, bireyin öz-yeterlik duygusunu zayıflatır ve bağımsızlık kapasitesini sınırlar.

Çocukluk deneyimleri, doğrudan ergenlik döneminin niteliğini belirler.
Ergenlik; bireyin kimlik oluşum sürecine girdiği, özerklik arayışının yoğunlaştığı bir geçiş dönemidir.
Bu süreçte bireyin; sorgulama, sınır koyma, kendine özgü değer ve inanç sistemleri geliştirme becerileri olgunlaşır.

Çocuklukta bireysel sorumluluk bilinci desteklenmemiş bireyler, ergenlik döneminde kimlik geliştirme sürecinde güçlük yaşarlar.
Çocuklukta kendi kararlarını deneyimleyemeyen bireyler, ergenlikte kim olduklarını keşfetme cesaretini bulmakta zorlanabilirler.
İçsel pusulaları zayıf kalır; ya başkalarının beklentilerine göre şekillenirler ya da hangi yolda ilerleyeceklerini bilemeyerek içsel bir boşluk yaşarlar.
Bu da kimlik gelişimini bulanıklaştırır ve bireyin kendine ait bir benlik duygusu oluşturmasını güçleştirir.

Bu sürecin sekteye uğraması, yalnızca ergenlik dönemini değil, yetişkinlik evresini de doğrudan etkiler.
Yetişkinlik, yalnızca yaşla kazanılan bir statü değil; karar verebilme, sorumluluk alabilme ve yaşamını yönetebilme yeterliliğidir.
Çocuklukta ve ergenlikte özerklik fırsatları tanınmamış bireyler, yetişkinlikte bağımlı, kararsız veya aşırı onay arayan bireyler hâline gelebilirler.

Gelişim psikolojisi perspektifinden bakıldığında; çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik birbirinden kopuk evreler değil, dinamik bir devamlılık içinde ilerleyen süreçlerdir.
Bir dönemde yaşanan eksiklik veya kesinti, sonraki dönemlerin işleyişini doğrudan etkiler.

Sonuç olarak, aşırı koruma güdüsü, kısa vadede çocuğun zarar görmesini engelliyor gibi görünse de, uzun vadede onun bireyleşme sürecini zayıflatmakta ve yaşamla kuracağı ilişkinin temellerini sarsmaktadır.

Çocuklara birey olma hakkı tanımak, yalnızca onların özgürleşmesi için değil, gelişim süreçlerinin sağlıklı bir akış içinde ilerleyebilmesi için de zorunludur.