Kontrol alanı dışındaki “cesaret”

Kontrol, insanın hayatta kalma stratejilerinden biridir. Düzenli bir plan, hesaplanabilir sonuçlar ve tanıdık döngüler… Bunlar bize güven verir. Ancak hayat, her zaman öngörülebilir sınırlar içinde akmaz. Asıl sınav, tanıdık olanı yönetirken değil, belirsizliğin tam ortasında yönsüz kalınca başlar.

Cesaret, çoğu zaman yanlış yerde aranan bir meziyettir. İnsanlar, kendi belirledikleri çerçevelerde ne kadar cesur olduklarıyla övünürler: Sahneye çıkmak, bir sunum yapmak, yeni bir projeye başlamak… Ancak tüm bu eylemler, bir ölçüde kontrol edilebildikleri için güvenlidir. Gerçek cesaret, kontrolün imkânsızlaştığı yerlerde başlar. Bilmediğimiz topraklarda yürümeye başladığımızda, içsel direksiyonumuzu kaybettiğimizde, ezberlerimizin çalışmadığı yerlerde…

Yeni bir deneyim, her zaman potansiyel bir kaos barındırır. Bu yüzden zihnimiz onu ötelemeye, ertelemeye ya da kılıflamaya çalışır. Ama büyüme, tam da burada gizlidir. Risk almadan, kontrolü bırakmadan dönüşüm olmaz. Çünkü dönüşüm, eski benliğin sınırlarını aşmayı gerektirir. Bu da ancak kontrol edilemeyenle temasla mümkündür.
O halde soru şudur: “Sisteminin dışında, bilinmezin içinde ne kadar cesursun?”